KHK’lı Sosyolog Yasemin Ceylan: “Ataerkillik Olduğu Sürece Kadınlık Zordur”

Paylaş

Yaşam Bellek Özgürlük haber merkezinin KHK’lı Sosyolog Yasemin Ceylan ile yapmış olduğu söyleşiyi, siz değerli okuyucularımız için sayfamıza taşıdık.

Yasemin Ceylan, KHK uygulaması ile Anadolu Üniversitesinden ihraç edilmiş sosyolog bir akademisyen. Eskişehir’de 8 Mart Kadınlar Gününde iki çocuğu ve elinde dövizi ile ilk kez kadın yürüyüşünde yer aldı. Basın açıklamasına katıldı. O, farklı mahalleler arasındaki duvarları çoktan yıkmış; soran ve sorgulayan; yüzleşen ve yüzleştiren bir kadın! Yaşadığı acılara ve bu acıları reva görenlere teslim olmamış. Yasemin Ceylan’ı daha çok insan tanımalı; söylediklerine ve söyleyeceklerine kulak vermeli diye düşündük ve mini bir söyleşi gerçekleştirdik.

SAYIN CEYLAN, KISA BİR YAŞAM ÖYKÜSÜ İLE BAŞLAYALIM MI?

1986 da Samsun’da inşaatçı bir ailenin 3 çocuğundan biri olarak dünyaya geldim. 8. sınıfa kadar Samsun’da, 8. sınıfı ve liseyi Bodrum’da okudum. Ardından Eskişehir Anadolu Üniversitesi Sosyoloji bölümünü kazandım. Bununla birlikte İşletme bölümünde de okuyarak çift anadal yaptım. 2010’da Sosyoloji Bölümünden 2011’de İşletme Bölümünden mezun oldum. 2012 Ağustos’unda ÖYP sistemi ile Balıkesir Üniversitesi’ne atandım. 39. madde ile de Anadolu Üniversitesi’nde yüksek lisansımı yaptım. Doktoramı yaparken 8 Mart 2017’de gözaltına alındım. Gözaltına alındığımda bunun güvenlik soruşturması ile ilgili olduğunu zannettim. Meğer öyle değilmiş. Gözaltına alındığımda 2,5 yaşında bir kızım vardı. Bu süreç içerisinde bir de oğlum oldu. Bu ağır dönemin etkisi ile çok zor ve tehlikeli bir hamilelik geçirdim. Oğlum şimdi 2 yaşında. Doktora yeterlilik sınavına hazırlanırken gözaltına alınmıştım; halen doktoram devam etmekte. 6 yıl 3 ay ceza aldım.  Dosyam halen Yargıtay’da…                              

“Türkiye’de kadın olmak” desek ve sözü size bıraksak…

Dünyada ve Türkiye’de ataerkillik olduğu müddetçe kadınlık zordur. Ötekiliğin ne kadar çoksa kadınlığın da o kadar zordur. Kadınlık durumunun zorluğu kadının statüsü ile sınıfıyla, birçok farklı gösterge ile değişiklik gösterir. Alt sınıftan tesettürlü bir kadınla üst sınıftan tesettürlü bir kadının yaşadığı kadınlık deneyimleri farklıdır. Aynı şekilde alt sınıftan bir Kürt kadınla üst sınıftan bir Kürt kadının yaşadığı da farklıdır. Tek değişken sınıf farkı değildir burada. Eğitimli bir kadın olursunuz statünüzü tehlikeye atmamak için ya da statünüzün getirdiklerini kaybetmemek için eşinizin, babanızın ya da birçok kişinin şiddetine maruz kalırsınız; buna sesinizi çıkartamazsınız.

Türkiye’de kadın olma deneyimini şöyle bir genelleme ile tanımlayabiliriz belki… Türkiye’de kadınsanız önce anne olmak zorundasınız. Toplumun namus kriterlerine uymak zorundasınız. Çalışırsınız, çalıştığınız hep ek gelirdir. Çalışmanız sizi o evin reisi yapmaz; kadınların zaten böyle bir talebi de yoktur. Ne yaparsanız yapın statünüz ne olursa olsun o ideal ev kadını rolünü eksisiz yapmak zorundasınız; yoksa illa ki eleştirilere maruz kalırsınız. Birçok şey söylenebilir fakat ben kendi kadınlık deneyimimi söylesem daha doğru olacak.

Hayatımın bir bölümünü açık bir bölümünü tesettürlü geçirmiş bir kadın olarak her iki mahallenin de şiddetine maruz kaldım. Eğer açık giyiniyorsanız muhafazakâr kanadın bütün şiddetine maruz kalırsınız. Tesettürlü iseniz aynı şiddeti eksiksiz bir şekilde seküler kanattan da görürsünüz. Tesettürlü bir kadın olarak şöyle bir yorum yapmakta fayda var diye düşünüyorum. Bizler önce kendi mahallemizin sınırlarını aşmalıyız. Kendi mahallemizi geçmemiz, onların kadın kalıplarını kırıp eğitim hayatına dâhil olup kamusal alana çıkmalıyız. Başta kendi mahallemize karşı savaş vermeliyiz. Bu yeterli gelmez; çünkü girdiğimiz kamusal alanda ağırlıklı olan seküler kesim baskı yapmaya başlar. Ya benim gibi kamusal alanda var olursun ya da olamazsın. Bu baskı göz ardı edilemeyecek kadar çoktur. 28 Şubat sürecinin geçmiş olması bu baskının ortadan kalktığı anlamına gelmez. Yani tesettürlü kadın kamusal alanda var olabilmek için erkeklerin ve kadınların mücadele ettiği bütün unsurlarla mücadele etmek zorunda kalır.

Tesettürlü kadınlar kamusal alana oldukça geç çıktılar. Onların kamusal alanda nasıl var olacağına dair belirsizlikleri vardı; aynı zamanda kamusal alanda onlara nasıl davranılacağı da belirsizdi. Şu da bir gerçek ki sınıfsal farklılıklar söz konusu olsa da kadınlık deneyiminin temel unsurları aynı. En kötüsü de üzerimizdeki baskı kalesini kadınlar olarak tekrar tekrar inşa ediyoruz. Toplumda kadın algısını erkeklerle beraber inşa ediyoruz. Belki de en büyük acımasızlığı kendimiz yapıyoruz. Birleşmemiz gereken temel nokta şu olabilir. Birçok farklı nokta olmakla birlikte kadın olmak deneyimi hepimiz için ortak. Eğer kadın olma paydasında birleşirsek birbirimizin farklılıklarını daha iyi görebilir ve bu ataerkil dünyada daha güzel bir alan inşa edebiliriz. Bunun bir ütopya olduğunu düşünmüyorum. Tarlada çalışan, işçi, akademisyen bir kadın benzer bazı ayrımcılıklara maruz kaldığını görürse kadın olarak birbirlerine yaptıkları ayrımcılıkları da görebilirler.

8 Mart Kadın eylemini nasıl buldunuz?

8 Mart’taki eylem bunun iyi örneklerinden birisiydi diye düşünüyorum. Farklı ideolojik ve sınıfsal kesimden kadınlar buluştular.  Eylem genel olarak güzel ve keyifliydi. Bu kadar KHK’lı kadının olduğu Eskişehir’de daha fazla kadının orada olmasını beklerdim. İnsanların sınırlarını aşması alışkanlıklarından kopması oldukça zor oluyor. Kadınların deneyimlerini paylaşabilecekleri, birbirlerini anlayabilecekleri çalışmalar yapılabilir. Bu en azından kadınların birbirlerine yaptıkları ayrımcılığın ortadan kalkmasına fayda sağlayabilir.

Daha önce katıldığınız bir kadın eylemi oldu mu?

Daha önce hiçbir 8 Mart eylemine katılmamıştım. Bir sosyolog olarak toplumsal cinsiyet duyarlılığımın oldukça yüksek olduğunu düşünüyorum; fakat 8 Mart’ta hiç sokakta olmamıştım.  8 Mart’ın benim için çok acı bir önemi de var.  3 yıl önce 8 Mart’ta gözaltına alınmıştım ve ben o gün 8 Mart için sokakta olmayı değil; 8 Mart için yapılan indirimlerden faydalanarak internetten alışveriş yapmayı planlıyordum.  Belki daha öncesinde sokakta olsaydım; ayrımcılıklara karşı çıkmış olsaydım 3 yıldır işimden olmuş bir kadın olmazdım.

KADINLARIN YAŞADIĞI SORUNLARDA DEVLET SİZCE NEREDE DURUYOR?

Bugüne kadar hiçbir erkeğin fiziksel şiddetine maruz kalmadım fakat bu toprakların en büyük erkeği olan devletin her türlü şiddetine maruz kalıyorum. Daha önce yapılanları görmemiş olmamın nedeni bu toprakların en büyük babası devlete ve ataerkil olana bağlılığımdanmış aslında. Yazdığımız yazılarda, okuduklarımızda ataerkil erkeğe karşı çıkmakla alanda karşı çıkmak, mücadelenin içerisinde olmak çok daha farklıymış. Gerçekten birini anlamak için önce onun ayakkabıları ile gezmek gerekirmiş.

, , ,