İnfaz Düzenlemesine Son Bakış (3)

Paylaş

Sitemizin Hukukçu editörlerinden Enis Nadir’in hazırlamış olduğu, son günlerde sıkça konuşulan,  yargı paketi ve infaz indirimine ilişkin yazı serisi devam ediyor.

Geçtiğimiz günlerde yayımlanan iki makalenin devamı niteliğinde, yargı ve infaz paketine dair çok önemli bilgiler içeren istifade edilecek muhteşem bir makale,

Af ya da gölge af yasalarına toplumların ihtiyaç sebebini ilkyazımızda;

  • Yargı erkine yasama ya da yürütme erklerinin baskın etkisi,
  • Hukuk devletine inanç ve güven kaybı,
  • İnfaz kurumlarında tutuklu ya da hükümlü muhafazasının aşırı yoğunluk nedeniyle olanaksız hale gelmesi

gerekçeleriyle açıklamıştık. Aynı yazıda bunun nedenselliğine dair; olağanüstü dönemleri kapatmak, toplumsal barışı sağlamak ve yanılsamalı hükümleri düzeltmek için toplumların bu tür yasalara ihtiyaç duyduğuna değinmiştik.

Ülkemizde yukarıda yer alan bütün sebeplerin vücut bulduğunu da eklemiştik.

AF NE ZAMAN GEREKLİDİR?

Toplumların af ya da gölge af yasalarına, özellikle adil yargılanma olanağından yoksun olduğu zamanlarda ihtiyaç duyduğunu belirtmeliyim.

İkinci yazımızda;af yetkisinin suç ve suçluya ilişkin yasama takdiri olmasına rağmen infaz düzenlemelerinin suça göre değil suçlanana göre değerlendirilmesine, devletin bireysel mağduriyetlere sebep olanlardan ziyade şahsına yönelik cürüm atfedilenlere karşı bu hakkını kullanabileceğine, siyasal suçlamaların adalet hatalarının en yoğun yaşandığı suç tipleri olduğuna, infaz düzenlemelerinin keyfi merhamete göre değil eşitlikçi yaklaşıma göre düzenlenmesi gerektiğine değinmiştik.

Dünya ülkeleriyle birlikte ülkemizi de saran COVID19 pandemi vakasının ise örneksiz, istisnai bir durum olduğu ve yaşam hakkı devlete emanet edilenler yönüyle hiçbir koşul şart içermeksizin bütün tutuklu ve hükümlülerin bir an evvel güvenli yaşam alanlarına kavuşmaları için salıverilmeleri gerektiği ortadadır.

AYM DEĞERLENDİRMESİ

Bu yazımızda ise kısaca iki dönem AYM kararını inceleyerek af ya da gölge af yasalarına ilişkin yüksek mahkemenin değerlendirmesine göz atacağız.

Prof. Dr. Timur Demirbaş, 2001 tarihli çalışmasında[1]CEKİNHAD tarafından yapılan İzmir merkezli araştırma raporunu incelemiş. Bu araştırmada bir kısım sorulara cevap aranmış.

  • “Bazı düşünce suçları için af düşünülmezken, adam öldürenlerin ceza indiriminden yararlanmalarını onaylıyor musunuz?” sorusuna katılımcıların %86’sı hayır, %4’ü evet, %10’u fikrim yok cevabı vermiş.
  • “Devlet kendisine yönelik suçları affetmezken, vatandaşın vatandaşa karşı işlediği suçları affetmesi sizce doğru mu?” sorusuna katılımcıların %83’ü hayır, %6’sı evet, %11’i fikrim yok cevabını vermiş.

Konu yasa çalışması için şeffaf bilgilendirmeye ve güncel bir kamuoyu çalışmasına ihtiyaç olduğu kaçınılmaz olsa da çok değerli iki sorunun cevabının değişmediği düşünüldüğünden, iş bu çalışma günümüz düzenlemesi için de esas alınmaya değer.

Anayasa Mahkemesi’nin infaz kanunları değerlendirmeleri;

1991 tarihli 3713 sayılı yasanın geçici Ek 1. Maddesiyle 08.04.1991 tarihine kadar işlenen suçlarla ilgili infaz düzenlemesiyle gölge af çalışması kanunlaştırılmış olup AYM 19.07.1991 tarih ve 1991/17 E 1991/23 K sayılı kararında; “şartla salıvermede çağdaş eğilim, özgürlüğü bağlayıcı cezanın yasalarla belirlenecek bir alt sınırının infaz kurumunda geçirilmesi koşuluyla, suçlunun kişiliğindeki gelişmeleri gözleyerek uygun zamanın belirlenmesi yönündedir. Bu yöntemle işlenen suçun, şartla salıverilme açısından belirleyici bir niteliği yoktur.- Böylece, infaz yönünden eşit ve aynı durumda bulunan mahkûmlar arasında şartlı salıverme bakımından ayrı uygulama, Anayasanın 10. Maddesinde öngörülen ‘yasa önünde eşitlik ilkesine’ uygun düşmemekte ve bu ayrılığın haklı bir nedeni bulunmamaktadır.” şeklinde karar vermiş.

Aynı düzenlemeye ilişkin 08.10.1991 tarih ve 1991/34 E, 1991/34 sayılı kararında; “cezanın çektirilmesi,  işlenen suçun türüne bağlı olmaksızın, suçlunun topluma uyum sağlamasını ve topluma yeniden kazandırılmasını amaçlar. Bu da infazın, mahkûmların işledikleri suçlara göre bir ayrıma gidilmeden, aynı esaslara ve belirli bir programa göre yapılmasını ve sonuçlarının gözetilmesini gerektirir. Aynı miktar cezayı alan iki hükümlüden birinin, sırf suçunun türü nedeniyle daha uzun süre ceza çektikten sonra şartla salıverilmesi, cezaların farklı çektirilmesi sonucunu doğurur ve iki mahkûm arasında eşitsizliğe neden olur…”şeklinde karar vermiş.

Her iki Anayasa mahkemesi kararı da koşullu salıvermeden yaralanmak için işlenen suçun belirleyici olmadığını ve düzenlemenin bütün mahkûmlar yönüyle eşit uygulanması gerektiğini açıkça ortaya koymuştur.

28.08.1999 tarih ve 4454 sayılı basın suçlarına yönelik ceza affını havi kanunun muhakemesini yapan AYM, 19.09.2000 tarih ve 1999/39 e, 2000/23 sayılı kararında; “adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu sürdürmekle yükümlü olan hukuk devletinde, yalnız suç ve cezaların saptanmasında adil ölçülerin gözetilmeyle yetinilemez; bunların kaldırılması, değiştirilmesi ya da kimi olanaklar tanınması söz konusu olduğunda da aynı ölçülerin esas alınması zorunludur… Dava konusu aynı tür suçun daha ağırını erteleme kapsamına alıp, hafif olanını bu olanaktan yararlandırmamanın adil olduğu öne sürülemez. Açıklanan nedenlerle kural, Anayasanın 2. ve 10. maddelerine aykırıdır.”

İŞ BU KARARLARLA BİRLİKTE MECLİSE SUNULACAK OLAN TASARI KARŞILAŞTIRILMALIDIR.

Meclise tasarı olarak sunulmak istenen koşullu salıverme ve denetimli serbestlik tedbirlerinde yumuşama öngören yasa tasarısında; bireysel mağduriyetlere sebep olan neredeyse bütün suçlara yer verildi fakat devlete karşı suçlar hariç tutuldu. İnfaz yasa tasarısında yukarıda yer verilen AYM kararlarına aykırı olarak;

  • Tasarı suçu belirleyici kıstaskabul edip infaz yasasından beklenen suçun önlenmesi ve suçlunun topluma kazandırılmasını yani suçluyu ihmal etti,
  • Suç türüne göre yapılan sınıflandırmada eşitsizlik ilkesinden ve dolayısıyla hukuk devleti ilkesinden sapıldı.

Yasa tasarısının iki yıl bekletildikten sonra ivedi olarak gündeme alınmasına neden olan vahim korona salgınına yönelik ise ne amaç ne de içerik yönünden bir çözüm yolu belirtilmedi.

Son olarak; Devlet suçlu bulunan ya dasuçlu olduğu zannıyla özgürlüğünden yoksun kılınanlar yönüyle yaptırım uygulamakla sağlayacağı yararların ya da hedeflenecek amaçlarının saptanmasında hukukun üstünlüğü, demokrasi, insan haklarına saygı ve bu bağlamda eşitlik ilkelerinden vazgeçemez. İnfaz hukukunu, keyfi sapmalara karşı eşitlikçi yaklaşımla korumak mecburiyetindedir.

Aksi halde Yargıtay onursal başkanı Sami Selçuk’un Adalet ve Yaşayan Hukuk kitabındaki: “Devlet, suçluyu cezalandıramazsa kahraman yapar. Suçsuzu ise cezalandırırsa kahraman yapar”  veciz sözü hayat bulmaya devam eder.


[1] Timur Demirbaş, Af Tartışmaları ve 4616 sayılı <23 Nisan 1999 Tarihine Kadar İşlenen Suçlardan Dolayı Şartla Salıvermeye Dair Kanun>, https://www.anayasa.gov.tr/media/5123/demirbas.pdf

, , ,

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir