KHK’lar Rejiminde İnsan Hakları…

Paylaş

İnsan Hakları, bilinen ve kabuledilebilirliği olan en geniş  tanımı ile insanın doğuştan gelen renk sınıf, dil, din, cinsiyet vb. farklılıkları gözetmeksizin devredilemeyen ve kişiye sıkı sıkıya bağlı haklar olarak tanımlanmaktadır. Bu tanımlama hukuk düzenlerinin teorik veya fiili tanımlarından bağımsız olan, hukuk düzenlerinde tanımlanmasa bile varlığı tartışmasız ve insana ait olan temel haklardır. İnsan yaşamı ve haklar birbirinden ayrı düşünülemez. Bu nedenle, insanlık tarihi boyunca insanın doğuştan gelen bu hakları sürekli ihlallere ve  acı sonuçlar ile  karşı karşıya kalındığından insan hakları değerlerinin pozitif hukukta yer alması sonucunu doğurmuş ve “İnsan Hakları Hukuku” yaşamsallaştırılmıştır.

Hammurabi kanunlarından Magna Carta’ya oradan  Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları bildirgesine kadar ve daha bir çok bölgesel ve dönemsel  temel insan hakları belgeleri, bildirgeleri ile gelişen insan hakları hukuku, 2. Dünya savaşı ile insanlığın büyük bir acı tecrübe yaşaması neticesinde tüm insanlığın ortak değerlerini korumak ve bir daha dünyada böyle bir acının yaşanmaması için 10 aralık 1948 yılında Birleşmiş Milletler (BM) “Evrensel İnsan Hakları Bildirgesi” yayınlanmıştır. Aynı zamanda bildirgenin yayınlandığı 10 aralık günü de “ Dünya İnsan Hakları günü” olarak ilan edilmiştir. Birleşmiş Milletler, Evrensel İnsan Hakları Bildirgesindeki hakları somutlaştırmak ve pozitif hukukun bir parçası haline getirmek için 1966 yılında ikiz sözleşmeler olarak da anılan BM Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi ve BM Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi imzalanmıştır. Bu ikiz sözleşmelerin devletlerce imzalanıp hayata geçmesi ve yaşamsallaştırılması, insan hakları kavramını birey ile devlet arasındaki ilişkinin temel referansı haline getirmiştir. Bugün dünyamızda uluslararası ve bölgesel anlamda Amerika, Avrupa ve Afrika kıtalarında, devletlerinde bölgesel ve uluslararası insan hakları mekanizmaları ve sözleşmeleri toplumsal yaşamda etkin bir rol oynamaktadır.

İnsan Hakları kavramının ve insan hakları hukukunun tarihsel dinamik bu hızlı gelişimine rağmen dünyamız halen ağır insan hakları ihlallerinin yaşandığı bir coğrafya olup, ulusal ve uluslararası tüm insan hakları mekanizmaları bu ihlallerin karşısında maalesef yetersiz kalmaktadır.

Tüm dünyada var olan bu olumsuz tablo ve gidişatta İnsan Hakları amaç olmaktan çıkıp araçsallaştırılmış ve büyük bir tehdit altındadır. Bu olumsuz tablonun   başat ülkelerin başında ise Türkiye gelmektedir. Hak ihlallerinin yaşandığı her başlıkta ihlaller sıralamasında Türkiye maalesef ilk sıralarda yer almaktadır. Küresel salgının COVİD-19 ‘un daha da derinleştirdiği bu kriz hali, maalesef Türkiye’de de tüm yoğunluğu ve ağırlığı ile yaşanmaktadır. 19 Temmuz 2018 tarihinden itibaren de resmen kaldırıldığı söylense de yapılan pek çok düzenleme ile kalıcılık/süreklilik kazandırılan bir OHAL rejimi ile yönetilmektedir. Salgının olağanüstü niteliği ile OHAL’i birbiriyle ilişkilendirerek erkini daha da merkezileştirip toplum üzerindeki baskı ve kontrolünü arttırmakta ve insan haklarını ortadan kaldırmaya yönelik girişimlerde bulunmaktadır.

Netice itibariyle gelinen süreçte , yaşam hakkı, sağlığa erişim hakkı, çalışma hakkı, ifade özgürlüğü, toplanma ve örgütlenme özgürlüğü, bilgi edinme hakkı, işkence ve kötü muamele yasağı ihlali olmak üzere tüm temel hak ve özgürlüklerin sistematik olarak ihlal edilmesi olmaktadır.  Demokratik ve hukuk devleti olma ilkesinin içini boşaltacak politik tasarruflarla öngörülemez keyfi hukuksuzluk üzerine kurulu bir düzenin yaşam bulduğu bu sürecin doğal sonucu olarak ortaya çıkan büyük ve derin ekonomik krizin faturası ve acı reçetesi emekçilere, yoksullara çıkmaktadır.  

20 temmuz 2016 tarihinde ilan edilen OHAL yasasına dayanılarak  gece yarısı çıkarılan KHK’lar ile 140 binden  fazla insan işinden aşından ekmeğinde olundu. Temel hak ve özgürlüklerin KHK’lılarla sınırlandırılamayacağına dair temel anayasa ilkesine rağmen binlerce kamu emekçisi “sivil ölüme “ terk edildi. OHAL kararından sonra 122 yasada yapılan değişiklikle insan hak ve özgürlüklerin kısıtlanması gerçekleşmiştir. Adil yargılanma hakkı ve masumiyet karinesi ilkesi fiili olarak rafa kaldırılmıştır. İç hukuk mevzuatına aykırı olan bu ihraçlar aynı zamanda Türkiye’nin tarafı olduğu uluslararası mevzuat hükümlerine ve ILO 111 sayılı çalışma hayatındaki ayrımcılık yasağını da ihlalini beraberinde getirmiştir. Haksız yere bir çok kamu emekçisi bu ihraçlar nedeniyle intihar etmiş, aileleri ile beraber ağır travmalar yaşamışlardır. Bu yeni sisteme KHK rejimi dememizin sebebi, İktidar tarafınca yapılan yeni toplum mühendisliği ve idari sosyo ekonomik yapılanmanın tamamen yürütme erkinin tasarrufu ile çıkarılan ve toplumda tartışılmadan toplumsal rızalığı olmayan KHK’lardır. KHK’Ların kanuni dayanağı olan OHAL’in kaldırıldığı söylense de OHAL dönemi KHK’ları kaldırılmamış ve kalıcı hale getirilmiştir. Amaçlarının dışına çıkan KHK’ların halen varlığını devam ettiriyor olması aynı zamanda mağduriyetlerinde devamı anlamına gelmektedir.

Siyasi iktidarın Hukuk Reformu söylemleri ise, sosyo-ekonomik krizin yarattığı çıkmaz sokakta bir imaj tazeleme ve pansuman tedbir söylemlerinden öteye gitmemektedir. Oysa ki; sorunun temel kaynağı demokratik hukuk devleti olmanın evrensel insan hakları değerlerinin yaşamlaştırılmamasıdır. Adalet ve insan hakları fikri ve iradesi tüm yaşanan sorunların çözümünde temel referans ve kılavuz  olmalıdır. İktidarın, hukuk reformu söyleminin samimiyeti Öncelikle KHK rejiminden vazgeçmesi ve KHK’ların yarattığı mağduriyeti tüm sonuçları ile ortadan kaldırılması ile ortaya çıkacaktır.

İnsan Hakları değerleri soyut kavramsal değerler değildir. Yaşamsal her alanımızda içselleştirebileceğimiz ve yaşam tarzı haline getirebileceğimiz, geleceği bu tezahürle üzerinde inşa edebileceğimiz bize ait olan özümüzü teşkil eden somut ve yaşayan değerlerdir. Bu nedenle en kabul gören tanımlama ile” insanın doğuştan gelen vazgeçilemez ve devredilemez haklarıdır” denilmekle özümüzü bizi tanımlamaktadır.  KHK rejimi ile elimizden alınmış bu temel haklarımız bize ait olanın bize verilmemesi insan haklarının ihlalidir.

İnsan, Haklarıyla İnsandır.

KHK’lı Platformları Birliği

,