Kendisi de bir KHK’lı olan Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. Haluk SAVAŞ, son günlerde dünyada bir kabus haline gelen corona virüs (COVID-19) kriziyle yaşanan sosyal izolasyon ile KHK’lıların Türkiye’de yaklaşık 4 yıldır maruz bırakıldığı sosyal izolasyonu değerlendirdi.
KHK TV ekibinden Berna Kavalı’nın sorularını yanıtlayan Savaş, açıklamalarında şöyle dedi:
ORTA ÇAĞ’IN CADI AVI
KHK’lıların bugünkü durumunu Orta Çağdaki “Cadı Avı”na benzeten Savaş, KHK’lıların 3,5-4 yıldır hükümet veya devlet eliyle mecburi bir yalnızlığa sürüklendiğini, herkesin onlardan kaçtığını, en yakınları tarafından bile aşağılanıp horlandığını ve toplum açısından bugünlerde “korona virüs”den kaçıldığı gibi KHK’lılardan da kaçıldığını vurguladı. Bu yönüyle KHK’lıların doğal bir karantina ortasında kaldıklarını, başkalarını zehirleyen, onlara zarar veren, toplumun yıkıcı varlıklarıymış gibi ortaya çıkartıldığını belirtti.
HAYATLA BAĞ KURMAK
2016 yılında ihraç edildikten sonra kansere yakalanan Haluk Savaş, büyük ve hayati bir ameliyat geçirdi. Kendisi de KHK’lı olmasına rağmen hayata dönmeye çalışıp hayatla bağ kurmaya çalıştığını, buna gayret gösterdiğini söyledi.
AŞIRI MİLLİYETÇİ VE AŞIRI DİNCİ HER TÜR VURGU, İNSANLARI DOĞAL YAŞAMDAN UZAKLAŞTIRIR.
Cemaat yapısında da aşırı din ve milliyetçilik insanları toparlamanın aracı gibi görülüyordu. Bir fikir olabilir, fakat çok sakıncalı! Devleti bu kadar aşırı milliyetçi duygularla yüceltirseniz, gün gelir hükümet, devlet adına sizi eziyor olduğunda, ne oluyor deme şansınız olmaz, olmadı da! Cemaat mensuplarının da çil yavrusu gibi dağıldıklarını gördük. Devlete karşı dirençli bir insani tutum ve bireysel duruş gösteremediler. Otorite karşısında eğilip bükülmeye yatkın yetiştirilmiş. İşte bu “devletçi ve milliyetçi” reflekslerin, nasıl tehlikeli olabileceğini gösteriyor.
BU KARANTİNA SÜRECİNDE BAZI YAŞLI AMCALARIMIZIN KURAL DİNLEMEYİŞİNİN NEDENİ
Yeterince bilgiye sahip olmadıkları, aslında ağır bir tehlike ile karşı karşıya olduğumuzun farkında olmamalarıdır. Zor bir süreçten geçiliyor, “ vücut direnci düşük olunca riskli grupta olduğumuzu” gerçekten evlerimizde oturmamız gerektiğini anlatmamız gerekiyor.
AİLENİN İÇİNE GİRİP DÜZENLEYİP BİR NEVİ BAKIMINI YAPMAK GEREKİYOR
Şu anki karantina sürecine tam anlamıyla eve kapanma denemez. Evlerimizde cep telefonu, televizyon, internet vs. olduğundan tam anlamıyla eve kapanma diyemeyiz. Bu süreçte kitap okumak, güzel filmler seyredip, ailevi sorunlar üzerine biraz vakit ayırıp çalışmak lazım. Aşırı sosyallikten sıra gelmeyen, ailenin içine girip düzenleyip, bir nevi bakımını yapmak gerekiyor. Bu durumu çocuklara da anlatmalıyız; bipolar, hiperaktivite gibi hastalıklar yoksa anlaşılmayacak bir durum olmayacaktır.
BEYNİMİZ SALGINDAN SONRAKİ SÜRECE HIZLICA ADAPTE OLUR.
Bu salgın sürecinde, “ acaba virüs var mı” diye her şeyden korkma, her şeyi yıkama, temizlikte aşırıya kaçma gibi davranışlar kalıcı olmayacaktır. Beynimiz sonraki sürece hızlıca adapte olup, ciddi bir sıkıntı olmayacaktır. Fakat hastalığa yatkın olan kişilerde, önemli bir travma olarak kalıp, yeniden falanca mikrop türer mi gibi yorumlara neden olabilir.
HEPİMİZ AYNI AİLENİN ÇOCUKLARIYIZ.
Corona günleri tüm insanlığın bir aile olduğu fikrini kavramamıza ciddi katkılar sundu. Bugünlerde birbirimiz için fedakârlık yapmayı, tüm insanlar olarak birbirimiz için yaşamayı öğrendik. Aslında millet denen ayrışmanın nasıl suni ve uyduruk olduğunu, hepimizin Adem’in çocukları veya evrimsel olarak gelişmiş aynı türün parçası olduğunu anlıyoruz. Bu bizi daha güçlü kılıyor.
Dilerseniz röportajın tamamını tıklayıp izleyebilirsiniz.